İbn-i Haldun bir sözünde 'Coğrafya kaderdir' diyor. İbni Haldun’un sözü gerçekten bizim toplumumuz tarafından büyük oranda kabul görmüş ve farklılıklara saygının temelini oluşturan dayanaklardan biri haline gelmiştir.
Bizlerin Millet olarak 'Kendini bir başkasının yerine koyma' anlamında duygusal bir derinliği vardır. 'Ben de öyle olabilirdim' 'Ben de orada doğabilirdim' diyerek tüm farklılıkları özümseyerek yüreğinde eriten bir anlayışın varisi olan bizler 'Coğrafyanın Kader Olduğunu' çok iyi biliyoruz.
Bu sebeple kaderimiz olan bu coğrafyada yaşamak zorundayız. Tabiri caizse başka bir şansımız yok. Hiç kuşkusuz bu coğrafyaya sahip olmanın bedeli bu kadere razı gelmektir. Millet olarak bunu da biliyoruz, bilmek zorundayız. Bilmek zorundayız derken üstüne basa basa bunun bir mecburiyet olduğunu dile getirmek istiyorum.
Coğrafya kaderdir sözünden hareketle işte bizim kaderimiz; burada doğmak, burada yaşamak ise bu kadere sahip çıkmalıyız. Dolayısıyla bu coğrafyanın bize yüklediği sorumlulukların farkında olmalıyız. Şunun altını çizerek söylemeliyiz ki; Bu toprakların bize bıraktığı mirastan çok daha fazla yüklediği sorumluluk vardır. Bu sorumlulukların farkında olmak için bu coğrafyaya gelişimizin çok iyi bilmeliyiz.
Biz Millet olarak Anadolu’ya 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan’ın öncülüğünde bugün Kars’ın içerisinde yer alan Anadolu’ya Anı kentini fethederek girdik. Anadolu’ya ayak bastığımız o topraklarda inşa ettiğimiz ilk Türk-İslam eseri olan Ebul Menuçerh Camii’nin minaresinde ‘Bismillah’ yazar. Yani bizler Anadolu’ya ‘Bismillah’ diyerek girdik! Besmele ile yapılan her şeyde ilk olarak amaç Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Şeytan ile sofunun bir hikâyesini vardır.
Hikaye şöyle; Köylüler cam ağacına tapıyor. Sofu bunun yanlış olduğunu ne kadar anlatmaya çalışsa da başarılı olamıyor ve sonunda ağacı kesmeye karar veriyor. Ağacı kesmeye karar veren sofu baltasını omzuna vurup yola koyuluyor. Tam çam ağacına yaklaşmışken şeytan bir anda önüne atlıyor ve ona engel olmaya çalışıyor. Birbirleriyle baya mücadele ediyorlar. Sofu en sonunda şeytanı yere serip boğazına baltayı dayıyor! Kaybedeceğini anlayan şeytan, sofuyu çam ağacını kesmemesi için ikna etmeye çalışıyor. Baya tekliflerde bulunuyor… Sofu şeytanın en son teklifine soyu tav oluyor ve her gün yastığının altına 1 altın koymak şartı ile çam ağacını kesmekten vazgeçiyor. Sofu eve dönüyor yatıyor ve sabah kalktığı zaman yastığının altında 1 altın. Bu durum sofuyu oldukça memnun ediyor. Bu günlerce devam ediyor.
Bir gün yine sofu kalkıyor ve her zaman olduğu gibi yine 1 altını almak için elini yastığın altına atıyor. Fakat, şeytan bu sefer yastığın altına, 1 altın koymamış. Bu duruma fena şekilde kızan sofu öfkeyle yatağından kalkar ‘Şimdi sana göstereceğim’ diyerek çam ağacını kesmek için yola koyuluyor… Yine cam ağacının yanına giderken yolunu şeytan kesiyor. Şeytanı yine yeneceğini düşünen sofu saldırsa da galip gelemiyor. Bu kez şeytan sofuyu yere serip boğazına baltayı dayıyor. Kaybettin diyor! Sofu hayretle soruyor şeytana! Beni nasıl yendin? Şeytan cevap veriyor diyor ki çam ağacını kesmek için ilk geldiğinde Allah rızası için gelmiştin. Ve kazandın. Bu kez kendi nefsin için, her gün yastığının altına koyduğum altın için geldin ve kaybettin. Diyor?
Bizler Anadolu’ya girerken tıpkı sofu gibi ‘Çam Ağacına tapanları’ hak davaya döndürmek üzere ‘Allah Rızası’ için akın akın zaferler kazanan bir milletiz. Yalnızca Allah’ın rızasını gözeterek girdiğimiz bütün savaşları kazandık.
Sultan Alparslan’dan Osmanlı Devletinin son padişahına ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan bugüne kadar vicdanen bizim üzerimize ‘Farz’ görevler gibi ağır bir sorumlulukla kalan bütün mazlum milletlerin hamiliği görevi bu topraklarda yaşamamızın zekâtı niteliğindedir. Ve biz bütün bunları yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için yapıyoruz.
Konuyu toparlayacak olursak ‘Coğrafya Kaderdir’ biz kaderimiz olan bu coğrafyanın kapısından girerken ‘Bismillah’ diyen bir milletiz. O da demek oluyor ki biz bu topraklara Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adıyla adım attık. Bizim bu coğrafyadaki Anadolu topraklarındaki ve ayak bastığımız tüm topraklardaki gayemiz mücadelemiz ilk önce Allah’ın rızasını kazanmaktır. Eğer ki Allah’ın rızasını unutup kendi nefsimiz için mücadele edersek kapısından içeri giderken Ebul Menuçerh Camii’nin minaresine yazdığımız ‘Bismillah’ yazısına da bu Anadolu coğrafyasına da ihanet etmiş oluruz. Allah’ın rızasını kaybedersek bu coğrafyayı da kaybederiz. İşte bu yüzden bu coğrafya bizim kaderimiz, bu kaderin gereği de Allah’ın rızasını kazanmaktır.